SİVAS ve BAŞBAĞLAR'IN GERÇEK FAİLLERİ ORTAYA ÇIKARTILMALI, MAĞDURİYETLER GİDERİLMELİDİR!

Sivas/Madımak ve Erzincan/Başbağlar’da, 27 yıl önce, insanların yaşam hakları ihlal edilmiş, katliam yaşanmıştır. Failleri ve azmettiricileri etkin bir şekilde soruşturulmayan bu olayların adil yargılanma hakkına riayeti esas alan, bağımsız ve tarafsız bir yargılamaya dayalı olarak irdelenip açığa çıkarılması gerekmektedir.

Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas iline gelen ve aralarında dönemin tartışmalı ismi Aziz Nesin’in de bulunduğu katılımcılar, özellikle Aziz Nesin dolayısıyla, Sivas halkı tarafından protesto edilmişti. Yerel halktan oluşan grubun provoke edilmesi ve bu grup içerisine katıldığı sonradan anlaşılıp halen yakalanamayan bazı provokatörlerin gayretleri sonucu çıkan olaylarda, 33 katılımcı, 2 otel görevlisi ve 2 gösterici olmak üzere toplam 37 vatandaş öldürülmüştü.

Bu olaylardan önce, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak şenliklere katılan Aziz Nesin’in Aydınlık Gazetesinde Salman Rüşdi'nin Hazreti Peygambere ve ailesine hakaret içerikli kitabını yayınlamış olması Sivas ilinde tahrik ve tepkiyle karşılanmıştı. Bahse konu Salman Rüşdi’nin kitabı bütün dünyada ciddi tartışmalara sebep olmuş, yazar hakkında ölüm fetvaları çıkartılmış, kitaba karşı dünya genelinde gerçekleştirilen eylemlerde onlarca insan ölmüştü. Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin tarafından babasının da bir şekilde aldatılarak bu kitap yayınlama olayına dahil edildiği yönündeki beyanları, Aydınlık Gazetesi ve çevresinin gerek bu kitabı yayınlama konusundaki tavrı gerekse öncesi ve sonrasında Sivas olayları ile alakalı yayınları olayları daha da şaibeli hale getirmiştir.

Valilik, kolluk birimleri ve dönemin DYP ve SHP ortaklı koalisyon hükümetinin olay yerine yeteri kadar takviye güç göndermemesi; gerekli güvenlik tedbirlerini almayıp, izlemesi sonrasında, kışkırtıcılar aracılığıyla otelin girişi yakılmış insanların bir kısmı duman ve ateşten, bir kısmı da ateşli silahla öldürülmüştü.

Olay sonrası başlatılan soruşturma ve kovuşturma neticesinde, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2001 yılında onadığı tartışmalı karar uyarınca, sanıklardan 33'ü için ölüm cezası, 4’ü 20 yıl, 1’i de 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu kararla 1993 yılından beri cezaevinde hapsedilen hükümlüler bulunmaktadır.

Sivas olaylarının sonuçları/etkileri, sadece, bu davayla ve bu davada yargılanan sanıklarla sınırlı kalmamış, o dönemde yargılananların şahsında, İslam’a inananların tamamı bazı odaklarca hedef gösterilmiş, olaylar 28 Şubat sürecinin basamak taşı olarak kullanılmıştır.

37 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan Sivas olaylarının faillerini, azmettiricilerini, inançlara hakaret ederek kitleleri provoke edenleri açığa çıkarmak, yargılananlar bakımından Adil Yargılanma Hakkı’nın gereğini yerine getirmek, mağdurlar ve toplum bakımından da adalet ihtiyacını karşılamak, toplumsal hastalıklarımızla ve eski devlet anlayışıyla yüzleşmek ve bir daha asla bu tür olayları yaşamamak için acilen yargılamanın yenilenmesi gerekmektedir. Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin tarafından babasının da bir şekilde aldatılarak bu kitap yayınlama olayına dahil edildiği yönündeki beyanları, Aydınlık Gazetesi ve çevresinin gerek bu kitap yayınlama konusundaki tavrı gerekse öncesi ve sonrasında Sivas olayları ile alakalı yayınları meseleyi daha da şaibeli hale getirmiş, esaslı bir yeniden yargılamayı daha da zaruri kılmıştır. Yine basına da yansıdığı üzere, olayların gerçekleştiği alanda bulunduğu ifade edilen ve dönemin önemli kirli olaylarında izleri çıkan bazı karanlık kişilerin varlığı da bu ihtiyacı artırmaktadır.

5 Temmuz 1993 tarihinde ise Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde, Sivas katliamına misilleme olarak ve bundan 3 gün sonra, başka bir katliam gerçekleştirilmiştir. PKK tarafından, köyde propaganda yapılarak bildiri bırakıldıktan sonra erkekler köy meydanına toplanarak kurşuna dizilmiştir. İki yüzü aşkın ev ve bir caminin yakıldığı köyde, yanarak öldürülen 4 kişiyle birlikte aralarında kadınların da bulunduğu toplam 33 masum katledilmiştir.

PKK tarafından bırakılan notta bu katliam “Sivas'ın intikamı” olarak belirtilmiş, PKK yöneticileri de bu eylemi örgütün yaptığını kabul etmişti. Bu katliam üzerine olayı gerçekleştiren 100 civarındaki PKK militanı yerine, şüphe üzerine yakalanan ve sivillerden oluşan 20 kişi yargılanmıştır. Yargılama sonucunda 18 kişi beraat etmiş, 2 kişi de yardım yataklıktan cezalandırılmış olup, katliamı bizzat yapan veya azmettiren tek bir kişi bile tespit edilip, yargılanmamıştır.

Başbağlar katliamı mağdurları da dönemin hükümeti ve kolluk makamlarının gerekli tedbirleri almaması, etkin ve adil bir soruşturma ile kovuşturma süreci yürütülmemesi sebebiyle Adalet beklemektedir.

SİVAS VE BAŞBAĞLAR KATLİAMI DAVALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

MAZLUMDER olarak hazırladığımız 2 Temmuz 2013 tarihli “ADİL YARGILANMA HAKKI AÇISINDAN SİVAS DAVASI RAPORU’nda yapılan ihlal tespitleri bugün dahi geçerliliğini korumaktadır. (http://www.mazlumder.org/.../mazlumder-adil.../1098)

Sivas Davasındaki Hak İhlalleri:

MAZLUMDER Hukuk Komitesi, Sivas yargılamalarını Adil Yargılanma Hakkı bakımından detaylı bir incelemeye tabi tutmuş ve gerek soruşturma, gerek kovuşturma gerekse de temyiz aşamasında bu hakkın ağır bir şekilde ihlal edildiği kanaatine varmıştır. Raporda ifade edildiği şekliyle aşağıdaki hususları aynen tekrar etmekte fayda görüyoruz:

“a-Soruşturma aşamasında:

Adil yargılamanın ön koşulu, “olayın (gerçek) faillerinin tespiti” ve gerçek (doğru) kişilerin yargılanması olup,

Yakalama ve gözaltı işlemleri ile düzenlenen tutanaklar, bu kişilerin, olayın failleri olduğunu kanıtlamaya yeterli olmadığından, gerçek faillerin yakalanamadığı, yargılananların olayla ilgisi kesin olarak saptanamadığından (önemli kısmı olayla ilgisi olmayan kişiler yargılanmış olduğundan),

Gözaltına alınan şüphelilere, ne ile suçlandığı, avukat tutma hakkından yararlanabileceği, delil sunma hakkı olduğu bildirilmediğinden,

Gözaltına alınanlardan, reşit olmayan 11 şüpheli için müdafi tayini zorunlu olduğu halde, müdafi tayin edilmediğinden,

Otel içinde silahla öldürülen 2 otel çalışanı ile gösteriye katılanlardan 2 kişinin silahlı öldürülmesi olayı, araştırma/inceleme soruşturma konusu dahi yapılmadan, tam 4 cinayet soruşturma ve dava kapsamı dışında bırakılmış olduğundan,

“Adil Yargılama Hakkı” ihlal edilmiştir.

b-Kovuşturma aşamasında:

Davanın, güvenlik gerekçesiyle, Yargıtay Nöbetçi Ceza Dairesi kararıyla, kanunla tayin edilen mahkemelerden başka bir mahkemeye (Ankara’ya) nakli, (özel olarak seçilen bir yargılama yapılması) Buna ilaveten, yargılamanın, tarafsız ve bağımsız olmayan bir mahkeme eliyle yapılması, özel bir mahkemede yargılama yapılması) “Tabii Hâkim” ilkesinin ihlali niteliğinde olduğundan,

Davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesine naklinden sonra, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı ve 6 savcının “Düşünce Örneği” isimli bir bildiri hazırlayarak, davaların görüldüğü mahkemelere göndermesi, (yargılamayı etkilemesi) “Yargı Bağımsızlığının” ihlali niteliğinde olduğundan,

Kovuşturma sonunda, teşhis tutanaklarındaki belirsizlikler, zabıtları imzalayan kamu tanıklarının, farklı aşamalardaki farklı ifadeleri, “Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi gereğince sanık lehine yorumlanması gerektiği halde, sanık aleyhine yorumlandığından,

Mahkeme, sanıklara, TCK 146.maddeyi uyguladığı halde, sanıkların, 3419 sayılı yasa kapsamında başvurularını reddetmek ve TCK 146. maddeyi uygulamak suretiyle, kendi içerisinde çelişkiye düştüğünden,

“Adil Yargılama Hakkı” ihlal edilmiştir.

c-Temyiz Aşamasında:

Sanık vekilleri, mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu iddiasıyla temyiz ettikleri halde, Temyiz mahkemesinin, dava konusu fiilleri, somut olayla bağdaşmayan ve olaya uygun olmayan, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” olarak nitelemesi ve yerel mahkeme kararını, sanıklar aleyhine bozması ve yerel mahkemenin de (Ceza Genel Kurulu kararı nedeniyle zorunlu olarak) buna uymasıyla, (sanıklar, somut olaya uygun olmayan, başka suçlara ilişkin maddelerle cezalandırılmış olduğundan) “Yargı Bağımsızlığı” ihlal edilmiş olduğundan,

Yargıtay’ın yerel mahkeme kararını (suçun vasfı yönünden) bozmasından sonra, karar veren hakimlerin başka görevlere tayini (Yargıtay’a seçilse bile) “tabii hâkim” ilkesinin ihlali niteliğinde olduğundan

Bu üyelerin yerine atanan hakimlerin, Yargıtay’ın bozma taleplerine uyarak, Anayasal Düzeni ortadan kaldırma suçuna göre karar vermesi, “yargıya talimat” niteliğinde olduğundan,

2 Temmuz 1993 tarihinde başlayan dava, (olaydan tam 18 ay sonra) 26.12.1994 tarihinde karara bağlandığı halde, yargılama sürecinin, defalarca hüküm/bozma kararlarıyla, yirmi yıla kadar uzaması, “makul yargılama süresinin aşılması” niteliğinde olduğundan,

“Adil Yargılama Hakkı” ihlal edilmiştir…”

Başbağlar Davasındaki Hak İhlalleri;

İki yüzü aşkın haneli büyük bir köye, 100 civarı örgüt mensubu tarafından baskın yapılarak katliamın işlendiği belirtildiğine göre, dönemin Hükümet ve kolluk makamlarının bu kalabalık silahlı gruba karşı gerekli güvenlik tedbirlerini almamış olması, yaşam hakkı ve güvenlik hakkının ihlalidir.

Yine bu 100 civarındaki tetikçi gurubunun yakalanmamış olması, azmettirenlerinin tespit edilip yargılanmaması da gerçek faillerin bulunması için “etkin bir soruşturma yapılmadığını” göstermektedir.

Olay yeri incelemesinin ağır cezalık bir suç olması ve 33 insanın öldürülmesi dikkate alındığında, Cumhuriyet Savcılığı’nın nezareti olmadan, bir astsubay tarafından yapılması “etkin soruşturma yapılmadığını” göstermektedir.

Olayda 500’ü aşkın mermi kovanı hakkında ayrıntılı balistik incelemelerin gereği gibi yapılmaması ve olayda kullanılan silahların ve gerçek faillerin noksan soruşturma ile tespit edilmemesi,

Dosyanın güvenlik gerekçesiyle olay yeri olan Erzincan’dan İzmir iline taşınarak, yargılamanın sürdürülmesi,

1993 yılında gerçekleşen olayın üzerine soruşturma ve davanın 20 yılı aşkın sürdürülmesi,

“Adil Yargılanma Hakkı”nın ihlalidir.

***

90’lı yıllar faili meçhuller, yargısız infazlar ve provokasyonların yoğun olduğu yıllardı. Bu iki olayla bu topraklarda yaşayan insanlar arasına etnik ve mezhebi fitne tohumları ekilmek istenmiş, toplumsal bir ayrışmanın ve çatışmanın altyapısı hazırlanmıştı.

Bu katliam ve zulümler kısmen de olsa amacına ulaşmıştır. Her kesim kendi uğradığı zulmün acısını yaşasa da “ötekinin” acısından çoğu zaman ya haberdar olmamakta veya bu acıya duyarsız kalabilmektedir. Oluşturulan korkularla, insanlar negatif etki altında bırakılmaktadır. Oysa her katliamın hedefi, hepimizin insanlığıdır. Sessiz kalınan her katliam da insanlığın katledilmesine katkı sunmaktadır.

MAZLUMDER olarak;

27 yıl önce gerçekleştirilen Sivas ve Başbağlar katliamlarında yaşam hakları ellerinden alınan mağdurları anıyor, ailelerinin acılarını paylaşıyoruz. Mazlum kişilere, Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Tekrar vurgularız ki ‘Acılar yarıştırılamaz!’ İnsanımızın ortak acılarıyla yüzleşmek hepimiz için gereklidir.

Yaşanan mağduriyetlerin görünen failleri yanında, asıl zalimlerin ve bu emri veren kirli azmettiricilerin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, Adaleti, hep birlikte ve hepimiz için istemeliyiz.

Sivas davasında asıl fail olmayıp, intikam mantığıyla yürütülen hukuksuz yargılamalar neticesinde adil bir şekilde yargılanmayan, özellikle halen cezaevlerinde tutulan 24 kişinin yeniden yargılanmasını, masumların serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Başbağlar katliamında olayın gerçek faillerinin ve azmettiricilerinin yakalanıp, cezalandırılmasını talep ediyoruz. 02.07.2020

Ramazan BEYHAN

MAZLUMDER Genel Başkanı

#Madımak #Başbağlar #AdilYargılanma

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2020-07-02
Okunma Sayısı : 156
Şube ve Temsilcilerimiz
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği -
Adres:
E-posta: | Telefon: | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4632070