"TÜRKİYEDEKİ SIĞINMACILARIN SORUNLARINA ACİL ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ"

 Suriye’de 2011 yılından bu yana sürmekte olan iç savaşın etkisiyle resmi kayıtlara göre Türkiye’ye bir milyon altı yüz bini aşan Suriye vatandaşının göçü yaşanmıştır. Göç edenlerin yarısına yakınını kadın ve çocuk sığınmacılar teşkil etmektedir. Resmi açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla bir milyon sığınmacı kayıt altına alınabilmiş iken 500 bini aşkın sığınmacının kayıt altına alınmaksızın Türkiye’de yaşadığı tahmin edilmektedir. Yine Federe Kürdistan Devleti’nin Şengal bölgesinde yaşanan İŞİD saldırıları sonrasında binlerce Ezidi Türkiye’ye sığınmıştır. Toplamda ise diğer ülkelerden Türkiye’ye sığınmış veya geçiş için kullanmak üzere göç etmiş sığınmacı sayısı iki milyon beş yüz bini geçmektedir.

Türkiye, Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne 1962 yılında, 1967 Protokolü’ne ise 1968 yılında taraf olmuştur. Ayrıca Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği(BMMYK/UNHCR ) Yürütme Komitesi’nin üyesi olarak faaliyet göstermektedir. Ancak Türkiye, 1951 Sözleşmesinin getirdiği coğrafi sınırlamayı muhafaza etmektedir. Bu sebeple, 1951 Sözleşmesi’ni “Avrupa’da meydana gelen olaylar neticesinde mülteci olan kişiler” ile sınırlı olarak uygulamakta, Diğer ülkelerden gelenleri Geçici koruma rejiminin uygulanması kapsamında kabul etmektedir. Bu durum ise belirttiğimiz göçler ile gelen insanların mültecilerin için Cenevre Sözleşmesi ve ilgili Protokol ile taraf devletlere yüklenen yükümlülüklerin Türkiye açısından yerine getirilmemesi sonucunu doğurmaktadır.

Gerek Suriye’den gelen gerek diğer ülkelerden gelen sığınmacılara yönelik bir takım tedbirler alınmasına ve yardımlar yapılmasına rağmen bu yardımların ve tedbirlerin sığınmacıların barınma, güvenlik ve gıda ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılamadığı gerçeği yanında özellikle kadın ve çocuk istismarı ile sığınmacıların cüzi ücretlerle angaryaya tabi tutulduğu vakalar resmi kayıtların çok ama çok üstündedir.

En fazla sığınmacının geldiği ülke olan Suriye vatandaşlarının yaşadığı sorunlar sürekli olarak medyaya yansımaktadır. Çeşitli araştırmalar neticesinde elde edilen veriler ve tüm Türkiye metropollerinde sokakta şahit olunan tablo ürkütücü boyutlara varmıştır. Devlet tarafından sığınmacılar ile ilgili topluma dönük ciddi bir bilinçlendirme yapılmamış ve resmi bakışın bir yansıması olarak toplum da bu kişilerin sorunların anlamada yeteri kadar hassasiyet göstermemiş ve zaman zaman linçe dönüşen olaylar yaşanmıştır.

Türkiye’deki tüm şehirlerinin trafik ışıklarında ve şehrin işlek meydan ve caddelerinde özellikle kadın ve çocuk sığınmacı dilenci sayısı akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Bu faaliyetlerin suç örgütlerinin ve çeşitli şebekelerin kontrolünde gerçekleştiği gerçeği tabloyu daha da vahim kılmaktadır. Dilenmekte olan korumasız çocuk ve kadın sığınmacıların yaşamlarının görünmeyen yönünde nasıl bir muameleye tabi tutuldukları ise bilinememektedir.

Yine Suriyeli sığınmacıların yoğunlukla sakin bulundukları bölgelerde yürütülen çeşitli araştırmalar kadın ve çocuk istismarının inanılmaz boyutlara ulaştığını göstermiştir. Medyada ve halk arasında “Suriyeli gelin” veya “Suriyeli kumalar” meselesi son derece sıradan bir olaymışçasına işlenmesine, çeşitli araştırmalarda insanın tüylerini ürperten istismar vakaları tespit edilmesine ve her bir vaka ciddi ceza gerektiren suç teşkil etmesine rağmen ne yetkililerden ne de adli makamlardan bu yönde kamuoyuna yansıyan atılmış tek bir adımın olmaması ve açılmış soruşturma olmaması tek başına bu ülkede yaşanan ayıbın ve ihmalin boyutunu izah etmektedir. Çaresiz insanların meta gibi pazarlandığı hatta bu işin bir sektörünün dahi oluştuğu artık sokaktaki vatandaşın dahi malumu iken devlete ve yetkililerine malum olamamış olması bu ayıba devleti ve yetkilileri ortak kılmıştır.

Yasa dışı yollardan başka ülkelere mülteci transferi sonrası yaşanan büyük can kayıpları sonrası yapılan haberlerde, bu yasadışı faaliyetlerin ulu orta ve tüm yetkililerin gözü önünde gerçekleştiği ancak son derece kayıtsız bir politikanın izlendiğini bizlere göstermişti.

Kobanêli sığınmacıların Türkiye’ye sığınmaları sürecinde çok açık bir şekilde ayırımcılığa tabi tutuldukları, uzun süre yöre halkının ve STK’ların yardımları dışında resmi kurumların isteksiz bir tavır geliştirdiği görülmüştür. Yine sınırdan geçmekte olan sığınmacıların güvenlik güçleri tarafından zaman zaman darp edilmiş, hakarete uğramış ve çocuk yaştaki sığınmacılara karşı silah kullanılabilmiştir.

Tüm ülkeler sözleşmelerle de teminat altına alındığı üzere ülkelerine sığınan/iltica eden insanlariçin temel yaşam koşullarını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük gereğince sığınmacı kadın ve çocukların güvenlik, bakım, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması öncelikle esastır. 2011 itibarıyla Suriyeli sığınmacılara yönelik bir takım yardımlar yapılmakla birlikte, son dönemlerde sığınmacıların önemli kısmının, özellikle kamp dışında yaşayanların, asgari insani yaşam koşullarından mahrum olduğu, kimilerinin açık alanlarda ikamet ettiği, barınma, sağlık, eğitim ve beslenme gibi temel ihtiyaçların temininde zorlandığı, kadınların cinsel istismar da dahil ciddi boyutlarda güvenlik sorunu yaşadığı yönünde ciddi haber ve adli bulgular mevcuttur. Yine uzun vadede bu durumun ciddi sosyal ve ahlaki patlamalara neden olacağı da aşikardır.

MAZLUMDER olarak Türkiye’ ye sığınan sığınmacıların sorunlarına dikkat çekmek için bu gün burada toplanmış bulunmaktayız. Öncelikle devlete Mültecilerle ilgili 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne konan coğrafi çekincenin kaldırılarak Suriye, Rojava ve Şengal’den kaçarak Türkiye’ye sığınan ve insanlık dramı yaşayanlara iltica hakkının tanınmasını ve sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesini, tüm yetkililere acilen sokaklarda yaşayan sığınmacıların tespit edilerek kayıt altına alınması ve insani koşullarda yaşam alanlarında iskan edilmeleri, eğitim yaşındaki çocukların eğitimlerine devam etmelerinin sağlanması, çocuk ve kadınların cinsel istismarı ve ikinci evlilikler ile ilgili kapsamlı incelemelerin yapılması ve bu eylemlere karışan kişilerle ilgili etkin soruşturma ve kovuşturmaların yapılması, yasa dışı yollarla insan transferi yapan suç örgütlerine karşı mücadele edilmesi çağrısında bulunuyoruz.


MAZLUMDER DİYARBAKIR ŞUBESİ

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2014-12-17Yer Diyarbakır
Okunma Sayısı : 554
Şube ve Temsilcilerimiz
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği -
Adres:
E-posta: | Telefon: | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4643448