Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Mücadele Günü Açıklaması

25 Kasım 1960 yılında Mirabel Kardeşler ülkelerinde siyasal özgürlük mücadelesi verirken katledilerek yaşamlarını yitirmişlerdir. Bu üç kadının onurlu mücadelesinin mirası olarak 1981 yılında Latin Amerika Kadın Kurultayında 25 Kasım  “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edilmiştir ve dünyanın dört bir yanında kadınların dayanışmalarına ve birlikteliklerine vesile olan bir gün olmuştur.

Türkiye kadın-erkek eşitliği alanında uluslararası düzeyde yasal açıdan bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini” (CEDAW) 1985 yılında imzalayarak taraf olmuş ve Sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin temel hedefi; toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlamak amacıyla, kalıplaşmış kadın-erkek rollerine dayalı önyargıların yanı sıra geleneksel ve benzer tüm ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamaktır.  Yine 11 Mayıs 2011 tarihinde ise  “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 25 ülke tarafından imzalanmış, bu sözleşme kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yasal çerçeve oluşturan ve uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olması açısından önemlidir. Sözleşmeyi çekincesiz olarak onaylayan ilk devlet ise Türkiye’dir.  Bu sözleşme hükümleri, devletlere “özen yükümlülüğü” çerçevesinde hareket etme zorunluluğu getirmektedir. Ayrıca sözleşme çerçevesinde,  kadına yönelik şiddetle mücadele alanında öngörülen düzenlemeler arasında; devlet kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı şiddet uygulanmamasını sağlaması, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması ve tazmin edilmesine yönelik mevzuat düzenlemelerinin yapılması, ulusal düzeyde veri toplanmasından ve eşgüdümden sorumlu bir resmi kurumun tespit edilmesi bulunmaktadır.

Tüm bu saydığımız yasal mevzuatlara ve imzalanan sözleşmelere rağmen Türkiye’de aile şiddeti vakalarında yaşamını yitiren kadınların sayısı günden güne artmaktadır.  30 bini aşkın kadın çeşitli şiddet türlerine maruz kalırken, 4 binin üzerinde kadın ise koruyucu ve önleyici tedbir alınmasını talep etmiştir. Şiddet gören kadınların yaşadıkları mağduriyeti yakın çevrelerine dahi anlatamazken,  çok az bir kısmının ancak ilgili kurumlara başvurdukları bilinmektedir.

Kadına yönelik şiddetin son yıllarda ciddi oranda artmasının en önemli sebeplerinden biri;  kadına yönelik şiddet uygulamış mahkûmların neden oldukları yaralama, tecavüz, öldürme gibi eylemlerine ilişkin caydırıcı cezaların verilmeyişidir. Bunların yanı sıra, kadınların lehine gibi görünen uluslararası sözleşmelerin varlığına rağmen, Çilem Doğan ve Nevin Yıldırım’ın davalarında müebbet hapis cezasının verilmesi,  kadına yönelik cinsel istismar, şiddet eylemlerinde bulunan faillerinin ise “iyi hal, saygın tutum” gibi sebepler öne sürülerek cezalarında “indirim” uygulanması kadına yönelik şiddeti adeta meşrulaştırmakta ve failleri “ödüllendirmektedir”.

Ayrıca toplumda namus ve aile birliği gibi kavramlar, kadınların şiddete maruz kalmadan insanca yaşama haklarını ellerinden almaya mazeret olarak sunulmakta, bu uğurda uygulanan şiddet toplum tarafından göz yumulmakta ve hatta ödüllendirilmektedir. Toplumda ki bu çarpık anlayış sebebiyle cinsel istismara uğrayan kadınların yaşadıkları şiddeti dile getirmelerini dahi engellerken, görülen şiddet davalarının zanlının lehine sonuçlanması; kadınları korumayan ve adli mercilere başvurmayı teşvik etmeyen yargı sisteminin varlığı, kadınların adli mercilere başvurma haklarını kullanmaları yönünde yıldırılmaktadır. Bu durum söz konusu suçları işlemeye teşvik ettiği gibi çarpık toplumsal kabulleri de beslemeye devam etmektedir.

Bölgemizde ve Kürdistan'ın diğer illerinde yaşayan kadınlar toplumda uğradıkları şiddetin yanı sıra devlet tarafından hem fiziksel hem psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Bu şiddetin etkileri uzun yıllar sürmekte ve kalıcı psikolojik hasarlara yol açmaktadır.  Özellikle son çatışmalı süreçte uygulanan sokağa çıkma yasaklarında kadınların en temel hakları olan yaşam hakları ihlal edilmiştir.

MAZLUMDER Diyarbekir Şubesi Kadın Komisyonu olarak; kadına yönelik şiddet türlerinin her biçimini kınıyor ve bununla mücadele etmeye devam edeceğimizi bildiriyoruz. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olan bugünde,  Kadın cinayetlerini durdurmada ve önleyici tedbirlerin alınmasında başta devletin sorumluluğunu olduğunu hatırlatarak mecliste özel, süresiz bir komisyon kurulmasını ve imzalanan sözleşmelere ve yapılan taahhütler uyulmasını bir kez daha talep ediyoruz. Ve kadınlara karşı yapılan hak ihlallerinin her zaman peşinde olacağımızı, özelde kadın haklarının genelde de insan haklarının pazarlık konusu yapılamayacağını deklare ediyor, kadın erkek herkesi kadına yönelik şiddetle mücadeleye davet ediyoruz.

MAZLUMDER Diyarbekir Şubesi Kadın Komisyonu

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2015-11-25Yer Diyarbekir
Okunma Sayısı : 585
Şube ve Temsilcilerimiz
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği -
Adres:
E-posta: | Telefon: | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4645227