Değişmeyen Tek Şey Hak İhlalleri!

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilişinin 66. yıldönümüne etnik ve dini temelli savaşların gölgesinde girmekteyiz. Çıkardıkları savaşlarla Ortadoğu’yu cehenneme çeviren güçler de İnsan hakları günü geldiğinde barışsever mesajlar vermektedirler. Ne yazık ki sözle söyledikleri ancak gereğini yapmadıkları barışseverliklerinin etkisi bir gün sürebilmektedir. Sözde barışseverliklerinin altını dolduramayan ve sadece kendi ülkelerine huzur ve barış isteyen bu güçler Ortadoğu da yaşanan vahşet ve katliamlara seyirci kalmakta alttan alttan ise katliam ve vahşetleri desteklemektedirler. Ancak bu durum sözde medeniyet anlayışlarına uymadığından kamuoyunu yanıltmak için göstermelik ve sahte barış nutukları atmaktadırlar.

Türkiye'nin çözüm ve diyalog sürecini devlet politikasına dönüştürmüş olması ehemmiyetli olmakla birlikte sürecin ağır işlemesi hepimizin vazgeçilmez haklarından olan barış hakkımıza ve buna bağlı bir çok temel hak ve özgürlüğe bir an önce ulaşmamızı ötelemektedir. Türkiye'de kalıcı ve uygulanabilir bir barıştan söz edebilmenin önündeki engeller, genel olarak devleti korumacı zihniyetin bir türlü insan ve hak odaklı yapıya dönüşmemesinden kaynaklanmaktadır.

Kürdistan'da meydana gelen 6-7 Ekim olaylarının toplumda oluşturduğu derin travma halen izlerini korumaktadır. Genel olarak devlet ile toplum arasında, zaman zaman da toplumun çeşitli kesimleri arasında yaşanan sorunların temelinde devletin baskılayan, kendisine destek verenler dışındakileri yok sayan ve farklılıkları görmezden gelen tutumundan kaynaklanmaktadır. Her ne kadar iktidar değişmiş ise de bir çok statüko kurumunun varlıklarını muhafaza ettiği ve durumunu tahkim ettiği de bir gerçektir.  Toplumda farklı kesimler arasındaki tahammülsüzlük ve iktidar sahiplerinin kendisi dışındakini yok sayma kültürü de değişmemiştir. 

Devlet, farklı toplum kesimlerinin kendilerini özgürce ifade edebildikleri bir platform olamadığından, iktidar ve devlet varlığını sürdürmeyi, toplumun çeşitli kesimleri arasındaki çelişkilerin, çatışmaların varlığı üzerinden kendi devam ettirmeye çalışmaktadır.

Şengal ve Kobanî’deki dram ve canlarını kurtarmak oradan için gelen insanlara yönelik devletin duyarsız tutumu, toplumda kırılmalara neden olmuş farklı ülkelerden gelen insanlara karşı çifte standartlı tutum toplumda derin izler bırakmış toplumu kamplara bölmüştür. Yine yerel iktidarların buralardan gelen insanlar için gösterdikleri hassasiyetleri Suriye iç savaşının başından beri gelenlere göstermemesi de ibret verici olmuştur.

Sivil ve demokratik bir Anayasa ve yasalar ile mevzuatta yapılması düşünülen değişiklikler ile ilgili toplumda ciddi beklentiler oluşturulmuş ancak atılan adımlar, oluşturulan hava ile orantılı olmamıştır. Hasta mahpuslara ilişkin iyileştirmelerin yeterli olmaması,  güvenlik güçlerinin göstericilere karşı aşırı ve yasadışı şiddet kullanmasını önleyecek yasal değişiklikler yapılmaması ile birlikte tam tersine yetkilerini artıran düzenlemelerin kanunlaştırılması çabaları, mahpuslar ile ailelerinin mağdur edilmesini önleyici tedbirlerin alınmaması oluşturulan barış atmosferi ile örtüşmemektedir.

Kürt sorunu ile ilgili çözüm ve diyalog zemini yasal çerçeveye oturtulmasına rağmen fiili durumun topluma yansıması yeterli derecede olmamıştır. Sürecin yeterince topluma yansımaması toplumun güvensizliğine neden olmuştur. Çatışmasızlık ortamının sürmesi için her türlü güven tesis edici adımların atılması şarttır. Anlık değişiklikler süreci tehlikeye sokmakta, zaman zaman barış ümitlerini kırmaktadır. Kürt sorununun çözümü açısından bugün inisiyatifin toplumda değil devlette olduğu, çözümün de devletin üzerine bina edildiği kuruluş ve örgütlenme biçimini değiştirmekten, devletin, ideolojik dayatmalarda bulunmayan bir hizmet aracına dönüştürülmesinden geçtiği bilinmelidir.

Şiddet nerden ve kimden gelirse gelsin kınamaktan kaçınılmamalı, toplumsal barışın tesis edilmesi noktasında sürece zarar verebilecek aykırılıklar karşısında tarafsız bir tutum takınılarak içtenlikle çözüm için çalışılmalıdır. Bu bakımdan barış girişimlerini gerçekleştirenler, barış kahramanı olmanın değil, bizzat barışın peşinde olmalıdırlar. Bu bağlamda unutmamalıyız ki, barış yanlıları da, en az savaşın taraftarları kadar kararlı inisiyatifler oluşturmalıdırlar. Şurası açıktır ki bu sorunun çözümünü devletlerarası ilişkilerin metodlarıyla gerçekleştirmek herhangi bir netice doğurmayacak ve uzayacaktır. Bu meselenin çözümü ancak Türk ve Kürt halkının geçmişle yüzleşerek yapacağı toplumsal ve tarihsel bir muhasebeyle gerçekleşecektir.

MAZLUMDER olarak, bugüne dek gücümüz yettiğince, ayrımsız bir insan hakları mücadelesi vermeye, barışı sağlamaya yönelik tüm girişimleri desteklemeye çalıştık. Bugün ve her gün barışı haykırmaya, barış ve insan hakları için mücadele etmeye devam edeceğiz. (09.12.2014)


                                                                                      MAZLUMDER Diyarbekir Şubesi
 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2014-12-09Yer Diyarbekir
Okunma Sayısı : 454
Şube ve Temsilcilerimiz
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği -
Adres:
E-posta: | Telefon: | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4645266